Sokakta yürümeler insana bir çok şey katıyor. Kentli arabaların tekerlerinin tanıdığı sokaklarda dolaşırken çıkardıkları kirli gazlarla "temizlenmiş" bir çekim nefes gibi... Aynı olduklarını atlayıp farklı, farklı oldukları yanlış önermesiyle dolaşan insanlar görmek gibi... veya ne bileyim kentin ve yaşamın tüm karmaşıklığında bulanmış kafamızı bu kargaşanın arasında toparlamak gibi... Bilmem işte. Yararları çok fazla bu dolaşmaların.
Bende böyle bir gezmedeydim o sıralar. İşten çıkmış kendime içecek bir şeyler almaya gidiyordum. Gaz(tütün ürünü) ve gazlı-sıvılı içeceklerimi(siyah beyaz köpüklü, acı ama çok tatlı olan içecek) aldım. Döndüm tekrardan iş yerime gideceğim. Kafamda tasarladıklarım: ofisimde oturup müziğin sesini açmak, gazlı-sıvılı içeceğimi mideme yollayıp okumam gereken dosyaları okumak gibi hoş fanteziler işte.
3-5 yaşlarında olacak, bir kız gördüm. Tatlı mı tatlı bir kız. Sevimliliği boncuk boncuk mavi gözlerinden gelmiyordu veya kumsal rengi saçlarından gelmiyordu. Sevimliliği tombikliğinden geliyordu. Evet, bu kız tombikti belki o yaşlarda rahat bir 20-30 kilo ile uçak bileti için ücret ödenmesi gereken bir çocuk profili çiziyordu. Karşısında da ondan biraz daha büyükçe bir kız oturuyor ve diyor ki
... ama çoo...ok şeker, diyor çocukluğun verdiği sözcüklere karşı acımasız yayvan tavırla. O kızın da yanında oturan bir kadın yanıt veriyor:
...babası da şeker gibiydi, diyor.
O an tek aklımdan geçirebildiğim:
...şeker kız böyleyse babası Michelin'in reklam karakterine benziyordur herhalde. Kat, kat; löp, löp... İyi bari babası şeker niyetine kızını yememiş, diyebildim. Tabi içimden. Dışarısı böyle şeylerin söylenebilmesi için çok tehlikeli. Şeker kızın annesinin potansiyel bir gürlemesiyle, benim için, Alsancak birden Masahimara ormanlarına dönebilirdi sonuçta? Göze alamadım haliyle bu riski. Yürüdüm...
Geri dönmem gerekti. Nedeni Akılda Kalanlar arasında değil açıkçası. O tatlı kızı tekrardan gördüm. Sandalyesinden inmek istiyordu. Debeleniyor, terliyor, göz yaşlarına boğuluyor, ağzında ki tek dişiyle ağzından tek bir sözcük çıkıyor o da "anne"...
Bildiğiniz gerçekleri görmenin acı yaşattığını en temiz anlayacağınız yer herhalde o andır. Hayattan küçük bir örnek.
Tek Akılda Kalan, insanın kendi özgürlüğünü kendi kısıtlarıyla bitiriyor. O bir çocuktu belki ailesinin doyurmak bilmez besleyişi, belki hormonel bir düzensizlikti o an ki durumu, fakat; o anı o çocuk tek bir sefer yaşamayacak. Devamı gelmemesini dilerim.
Ne olursa olsun o çocuğa dikkat etmeli. Tedavisi yapılmalı, "geçer" dememeli, geçen yalnızca zaman olduktan sonra geçmeyenlerle geçer bir hayat.
Şeker kıza sormadılar:
...Şeker kız? Bu dünyada savaşlar oluyor, insanlar ölüyor, tecavüzler gerçekleşiyor, insanlar birbirine güvenmiyor, bir çok hastalığa yakalanıyorsun. Bu dünyada olmak ister misin?
Haliyle o kıza, o çocuğa, tüm dünya çocukluğuna dikkat etmesini bileceksin ebeveyn! Bilmezsende hay senin ebeyin! O zaman dünyaya çocuk getirmeyeceksin sende dünyada bir adım atacak kadar bile yaşamayacaksın!
Neyse sinirlendim ama Akılda Kalanlar işte bunlar. Bir insanın özgürlüğünün nedeni ne olursa olsun kısıtlanmasının bir etkeni olarak ailenin çocuğa çöp öğütücü gibi bakmasını, biraz da sağlık sorunlarına gösterilmeyen ciddiyeti çekiştirdik.
Başka Akılda Kalanlar'la görüşmek üzere sayın okur. Umarım hep iyi olursunuz.
Ben mi?
İdareten var olmaya devam işte sayın okur ;)
Bir daha görüşünceye kadar fuzuli günler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder